Çözünmek üzerine
Saat yok. Zaman yok. Gri bulutların engellediği güneşin yerini kestiremiyorsunuz. Rüzgârsız bir yağmur yağıyor. Siz denizin içindesiniz. Yüzünüz gökyüzüne dönük, kollarınız iki yana açılmış, hareketsiz bir şekilde, dalgasız denizde uzanıyorsunuz. Tatlı yağmur damlaları yüzünüze vuruyor. Damla damla.
Bir Bar Hikayesi'nden alıntıdır.
Şimdi kapatın gözlerinizi. Denizdesiniz. Mevsim, yazın sonları. Gökyüzünde gri bulutlar. Siz denizin içindesiniz. Kumsal sessiz ve ıssız. En yakın insanın nerede olduğuna dair hiç fikriniz yok. Bedava girilen ve kimsenin kendisini kumlara gömmediği, üstsüz güneşlenmediği, seyyar satıcıların yalın ayak kavruk tenleriyle güneşin altında dolaşmadığı, çocukların çığlık atmadığı, hatta insanoğluna dair hiçbir şeyin ve hatta kıyıya vurmuş bir çöp tanesinin bile olmadığı bir hiçlik plajındasınız. Saat yok. Zaman yok. Gri bulutların engellediği güneşin yerini kestiremiyorsunuz. Rüzgârsız bir yağmur yağıyor. Siz denizin içindesiniz. Yüzünüz gökyüzüne dönük, kollarınız iki yana açılmış, hareketsiz bir şekilde, dalgasız denizde uzanıyorsunuz. Tatlı yağmur damlaları yüzünüze vuruyor. Damla damla... Gözlerinizi kapatıyorsunuz. Derin bir nefes alıyorsunuz. Ciğerleriniz tuzlu deniz havasıyla doluyor. Ve işte orada, tüm zamansızlığın içinde, derinizden başlayarak küçük parçalar halinde, tuzdan bir heykel misali yavaşça suyun içinde çözünüyorsunuz. Denizin içinde, denizle bir oluyorsunuz. Birden, uzak kıyıların, başka kumsalların, okyanustaki fırtınaların, yakamozların, hazinelerin, rüzgârların, dalgakıranların, deniz fenerlerinin, dalgaların vurduğu Batı Sahra kıyılarının, göçmen kuşların, Japonya’da okyanusa girmekte olan bir çocuğun, martıların, karanlık derinliklerin, her şeyin farkındalığı zihninize hücum ediyor. Balinaların şarkılarını duyuyorsunuz. Hepsi, her şey, bir anda yaşanıyor. Siz, deniz oluyorsunuz. Okyanus oluyorsunuz. Dereler, nehirler ekleniyor parmak uçlarınıza, hissediyorsunuz uzak köylerin, sessiz vadilerin coğrafyasını. Denizde ufak parçalarla çözünüyorsunuz. Zaman duruyor. Siz, sadece denizin içinde yok olmuyorsunuz. Deniz oluyorsunuz. Okyanus oluyorsunuz. Varlığınız bir sonsuzluk zelzelesi içinde anlamsızlaşırken şairler ve ressamlar ve denizin türküsü ve ağıtlar ve uzak rotalar ve çocuklar ve askerler ve tanrılar ve hatta Poseidon, sizden bahsediyor. İşte Hande o ışıl ışıl gözlerindeki tomurcuk yaşlarla beni yine dizlerine yatırıp küçük kuşlar gibi hafif ve çırpınanelleri, uzun ve narin parmaklarıyla yaralarımı temizler ve onlara merhemler sürerken tam olarak hissettiğim buydu. Bazıları buna anda olmak diyor. Oysa, anda olmak için zamanın varlığı gerekir. Bense size, zamanın var olmadığı bir başka dünyanın mümkün olduğunu anlatıyorum.