Irmak Kitabı üzerine
Irmak Kitabı, eski patronum(!) -ki aslında beni Rimbaud, Ritsos gibi şairlerle tanıştıran bir dost, bir abimin- Irmak üzerine felsefi bir denemesi.
Bu blog yazısında, kitabı okuyacaklar için berbat etmeden (Y ve Z kuşağı buna Spoiler vermek diyor), bu kitaba dair yazmak istedim. Bu kitap önemli. En azından benim için. Çünkü, bu kitaba dair ilk düşünceler, yazarın zihninde belirmeye başladığında ve yavaş yavaş o zihin mutfağında pişerken, oradaydım. Şahidiydim bu kitabın. Skamandros nehrinin kenarında suya söylenen sözlerin şahidiydim. O yüzden önemli.
Bir ay süren Türkiye tatilimin en güzel hatıralarından birisi, bu kitabın hayata geçtiğini görmüş olmak ve bu kitabın imzalı bir kopyasını sahibinin ellerinden almış olmaktı. Ancak O beni tanır. Benim rahat durmayacağımı ve eleştireceğimi de bilir. Zannediyorum ki bu yüzden bekledim yazmak için. Aceleye gelsin istemedim.
Kitap bir girizgah bölümü ile başlıyor. Açık ve net olacağım. Girizgahı beğenmedim. Kitabın geri kalanı için fazla mütevazi ve hatta kendinden emin olmayan bir dil içeriyor. Bu bölümü şöyle düşünebilirsiniz. "Şimdi sizlere minik, ufak, naçizane bir bestemi çalmaya, dinletmeye çalışacağım" dedikten sonra Mozart'ın 41. Senfonisini üzerinize atması gibi. Sürekli "... çalışacağım." tarzı, okuyucuda fazla beklenti oluşturmamaya çalışan ya da okuyucunun beğenip beğenmeyeceğinden korkan, çekinik, utangaç bir dil var. Anlattıkları güzel ama kitabın kalanına göre fazla mütevazi.
Bir insan ırmak üzerine neler anlatabilir? Aynı ırmakta iki kez yıkanılmaz klişesinin ilk akla gelen olduğunun farkındayım. Ancak daha fazlası ne olabilir sorusunun güzel bir derlemesi ırmak kitabı. Tekrara düşmüyor. İspat aramıyor. Cümleleri güçlü ve sade. Devrik cümlelerin belki dozundan biraz fazla olduğu söylenebilir. Ancak beni rahatsız etmedi. Bu bilin ki, yazarın şairane dilinden ve etkilendiği yazarlardan olduğu söylenebilir. Elbette, yazar burada dil bakımından bazı başka yazarlardan etkilenmiştir. Ancak fikir bakımından özgündür. Dil, önümüzdeki çalışmalarında eminim kendi özgün ifadesini bulacaktır.
Gelelim asıl anlatmak istediğim meseleye. Bu yazar Gazi Tuğrul Ertuğrul'a açık bir meydan okumadır. (İngilizce Challenge kavramı, esasında anlam olarak Türkçe'deki "meydan okuma" ile yakın olsa da biraz değişim gösterir. Kastettiğim bir "challenge" olgusudur.)
Irmak'a dair düşünceleri, özü, aşağıdaki kelimeleri kullanmaksızın, ve bir sayfayı geçmeden yazabilir misin?
- Irmak
- Nehir
- Su
- Akış
- İmge
Bu meydan okumanın kökeni aslında Damien Rice ve Glen Hansard'dır. İki İrlanda'lı sanatçı arkadaştır ve Damien Rice, bir gün Glen Hansard'a "aşk" ve "sevgi" sözcüklerini kullanmadan bir aşk şarkısı yazıp yazamayacağı konusunda meydan okur. O noktadan sonra Glen Hansard'ın sanatının daha zengin ve daha akılda kalıcı olduğu görünür.
Kelimeleri ve uzunluğu yasaklayıp, kısıtladığında daha yaratıcı olunabileceğini ben kod yazarken öğrendim. Ve Eniştenin (ya da Einstein) dediği gibi, "eğer bir şeyi basitçe anlatamıyorsanız, kendiniz de tam olarak anlamamışsınızdır".